Çeto Başkan Vadide Ölmek İstiyor

Posted by edacikk | Posted in , , , , | Posted on 01:59

0



Şefik Onatoğlu kimdir?

(Derin bir ohh çekiyor önce) Şefik Onatoğlu 1984’ün 13 Ekim’inde dünyaya gelmiş bir ademoğlu. Gelecekle ilgili planları, kaygıları olan; sevdiği işi en iyi biçimde yapma uğraşında olan bir tiyatro oyuncusu. Müjdat Gezen Okulu’nda 4 yıl eğitim almış ama eğitim sürecinin devam ettiğini, deneyimli tiyatro ustaları ile birlikte oynamanın bu sürecin en önemli parçası olduğunu düşünüyor.

Tiyatro’ya nasıl ve ne zaman başladın?

Tiyatroya daha çocukluk yıllarımda başlamadım! 18 yaşımdaydım ve annemin bütün karşı çıkışlarına rağmen babam beni Mersin Şehir Tiyatro’sunun kurslarına gönderdi. Çok keyif alıyordum ama doğrusu ya beklentilerimi karşılayabilecek bir gelecek hayali de kurmuyordum o dönemde. Hatta ciddi bir oyunda rol alabileceğim konusunda dahi kaygılarım vardı…



Peki o zaman nasıl oldu da Mersin Şehir Tiyatro Oyunculuk kursiyerliğinden bugüne gelebildin?

Hani derler ya kader ağlarını örmeye başlamıştı. Sahneye konulan bir oyun vardı. Ben o oyunda sadece castta vardım o kadar. Yedek oyuncuydum anlayacağın. Oyun birçok kere sahneye konuldu ve ben yedek kulübesini beklemeye devam ettim. Ta ki o güne kadar!

Hangi güne kadar?

Tavşan rolünü oynayan bir arkadaşımız vardı. Özel birtakım gerekçelerle ekipten ayrılmıştı. Hocamız streste. Ne yapacağını düşünüyor. Hatta kendisi bile oynamayı düşünmüştü tavşan rolünü.

Neden ama; sen yedek oyuncuydun, castta yer alıyordun…

Evet ama demek ki bir ışık görmemiş bende.

Sonra ne oldu..?

Oyun çok yaklaşmıştı. En azından yaklaşan o oyunu kurtarmak adına bir kerelik sen oyna bari dedi. Ben de oynayayım bari dedim. Sonraki oyunda da ben oynadım, bir sonrakinde de, daha sonrakinde de… O gün bugündür oynuyorum.

İstanbul yolculuğuna nasıl karar verdin?

Aslında bu net olarak ben İstanbul’a gidiyorum bohçamı alıp şeklinde bir karar değildi. Müjdat Gezen Sanat Okulu’nun sınavlarında başarılı olmak zaten bu süreci de beraberinde getirdi.
Müjdat Gezen Sanat Okulu pek çok yetenekli tiyatrocunun keşfine de sebep olan bir okul.

Eğitim sıkıntılı oldu mu senin için?

Aksine çok ama çok keyifliydi. Tabii bu işi sevdiğiniz için öyle. Söylemeden geçemeyeceğim; biz orada çok ciddi bir eğitim aldık. Ders araları bile neredeyse yok denecek kadardı. Türkiye’nin gerçek tiyatro ustaları ile geçen 4 yıl. Ustalarıma, hocalarıma www.habertepe.com aracılığı ile bir kez daha saygı ve minnet duygularımı iletmek isterim.

Şefik Onatoğlu Müjdat Gezen Sanat Okulu’ndan sonra bir hedef çizmiş miydi kendine?

Gideceği liman belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar fayda etmezmiş değil mi? Açıkcası tabii ki mesleğimi en iyi yerlerde icra etmek, para kazanmak ve hayatımı idame ettirmek gibi beklentilerim vardı. Yalnız düşsel beklentiler değildi bunlar. Öyle ya her yıl ortalama 200 civarında genç yetenekli arkadaş tiyatro camiasına katılıyor. Bir de önceden zaten camiada olanlar… Dolayısıyla en azından ilk etapta çok fazla şey beklemek sanırım hayalperestlik olurdu.

İzleyiciler seni Kurtlar Vadisi dizisindeki Çetin; nam-ı diğer Çeto ile tanıdılar ve çok da sevdiler. Neler hissediyorsun?

Diziye başlamam, hayatını kazanmak zorunda olan bir tiyatrocunun işini yapmasının ötesinde bir şey değildi aslında. Zaten 4 ya da 5 bölüm oynayacaksınız. Sonra da öldürürüz dediler. Ben de tamam dedim ve böylece başladık. 2007 yılıydı. Halen ölemedim.


Birgün eline gelen senaryoda, o bölümde öldüğünü okusan neler hissederdin? Bu seni sonrası adına korkutur mu?

Kesinlikle hayır. Kurtlar Vadisi dizisinin beni kitlelerle buluşturmuş olması tabii ki küçümsenecek bir şey değil kariyerim adına ancak eğer sadece bir dizi ile varsanız, oyunculuğunuzu ortaya koyabileceğiniz tek kaynak olarak görürseniz, başlamadan bitmişsiniz demektir. Ne Çeto rolü bana baki ne de Kurtlar Vadisi dizisi tüm zamanlara… Ben bir tiyatro oyuncusuyum ve yeni projeler yeni ufuklarla hatta yeni bir heyecanla sevdiğim işimi yapmaya devam ederim.

Ölmeyi ister gibi konuştun!

Doğrusunu söylemek gerekirse evet, dizide ölmeyi isterdim. Hatta biz bunu teklif dahi ettik, bizi öldürün dedik.

Peki ama neden? Rating rekorları kıran bir dizide oynuyorsun üstelik sevilen bir karaktersin. Neden ölmeyi isterdim dedin?

Öncelikle yanlış anlaşılmak istemem. Dizide birlikte çalıştığım arkadaşlarımı da, yapımcı firmanın ortaya koymuş olduğu iş ciddiyeti de kesinlikle dört dörtlük. Ayrıca çok ama çok usta tiyatro sanatçıları ile de beraber çalışıyor olmak ayrı bir keyif. Fakat bu bir süreç. Hamdım, piştim, yandım gibi bir şey yani. Düşünsenize 2 yıl oldu, bu daha ne kadar devam edebilir sizce. Hem laf aramızda gün geçtikçe daha fazla Çeto olmak istemiyorum. Ben Şefik’i geri istiyorum.

Çeto olarak tanınmak seni rahatsız ediyor mu?

Ben Şefik Onatoğlu olarak dizide üzerime düşen rolü en iyi şekilde oynama kaygısındayım. Ve bu rol de Çeto Başkan rolü. Çeto Başkan olarak sevilmek ayrı bir keyif tabii ama ben yine de Tiyatro Sanatçısı Şefik Onatoğlu olarak ismimi pekiştirebilmeyi tercih ederim.

Çeto’nun sevdiğin ve sevmediğin yönleri nelerdir?

Sevmediğim diyebileceğim… Hmm; keşke terör örgütü ile bir başlangıcı olmamış olsaydı, daha içime sinerdi. Haa ama sevdiklerime gelince… Bir kere zeki bir çocuk, pratik bir zekası var. Birçok kere Muro’nun başını dertten kurtarmayı bildi. Anadolu’lu bir tip, içimizden biri yani. Devrimci hayallerine karşın bir taraftan da gençlik var serde. Dünya nimetlerinden faydalanmayı da isteyen bir tarafı var. Hepimiz gibi, insan!

Çeto Başkan karakterinden sonra hayatında neler değişti?

Kendi kendime Boğazda bir banka oturup denizi seyrederken çekirdek yiyemiyorum örneğin. Ya da itiş kakış da olsa, sallana sallana da gitse, bir İETT otobüsüne binemiyorum. Yolda gördüğüm bir arkadaşımın arkasından "Fatih looo baksana" diyemiyorum.

Özgür olamamaktan şikayetçisin yani; peki sizce bu bir bedel değil mi? Şöhretin bedeli!

Kesinlikle katılıyorum. Buna şöhret demek pek de hoşuma gitmez ama tanınmışlık diyelim, tabii ki bir karşılığı var.

Her şey mi olumsuz, üç örnek verdin hepsi de özgürlüğünün kısıtlandığını ima eden örnekler. Hiç mi güzel yanı yok tanınmışlığın?

Var tabi olmaz olur mu? Mesela Mersin’de annemi Devlet Hastanesi’ne götürdüm. Rahatsızlığı ile ilgili olarak MR filmi çekilmesi gerekiyordu. Birlikte gittik. O arada ben Sağlık Karnesini sanıyorum evde unutmuşum. Hemen dönüp- evle hastane arası iki dakika mesafe- evden aldım. Hastaneye gittiğimde annemi göremedim. Gel teyze Çeto Başkan’ın annesini bekletmeyelim diye MR’a almışlar. Siz, MR için Devlet Hastanesi’nde ne kadar zaman sonraya gün verildiğini biliyor musunuz? Gerçi siz doktorsunuz di mi tabii ki bilirsiniz. Herkes gibi sıra beklemeyi, gün almayı tercih eden bir yapım vardır aslında; ama Allah var, konu annemle ilgili olduğu için mutlu olmadım desem yalan olur!

Özgürlük, sosyal adaletçi bir tavır… Yelpazenin ne tarafındasınız?

Yelpaze mi? Hmmm. Yok ya hava o kadar da sıcak değil, akşam serinliği var zaten, yelpazeye gerek yok teşekkür ederim.

Israr ediyorum…

Anlaşılan bu sorudan kaçamayacağız. Peki o zaman. Şaka bir yana ben katı softa bir üslupla şucuyum bucuyum deyip sonuna kadar peşindeyim mantığında değilim. Orta yolcu bir bakış açım var. Türkiye’li olmak bilincinin önemli olduğunu düşünüyorum. “Ne mutlu Türk’üm diyene” veciz ifadesindeki gibi bir milliyetçilik anlayışım var. Kemalist düşünce modelini beğeniyorum. (Yalnız Ergenekon diye beni götürecek olurlarsa sizden ricam Eylül’e kadar beklesinler en azından, filmi ancak Eylül başına bitirebileceğiz.)

Evet, biraz da söz gelmişken sinemadan bahsedelim mi? Muro ilk filmindi. Beyazperdede olmak nasıl bir şeydi, neler hissettin?

25 yaşında her genç oyuncunun hayalidir bir filminin olması. Yine de itiraf etmeliyim ki, yapımcı şirketimizin bize film yapacağını ilk duyduğumda, hani derler ya; “Haddi lenn” oldum. Senaryo geldi; ben halen inanmamakta ısrarcıydım. Sanki bir sıkıntı olacak ve çekim iptal edilecek gibi geliyordu. İnanın abartmıyorum, çekim yerleri seçiliyor ben halen bir sıkıntı olmasa diyordum ki, oldu. Bir gecikme söz konusuydu. 4 günlük bir gecikme yaşanacaktı. Bu dört gün, zaten bir sıkıntı bekleyen ben; işte dedim, bitti. Bu iş buraya kadar… Oysa olmadı şükürler olsun. Ve gala günü geldi. Gala dedim çünkü o arada geçen çekim dönemi, tabir yerindeyse, rüzgar gibi geçti. Özetle Fatih Bey; “çok keyifliydi”

Veee, “Ağır Abi “… Maceracı bir yaklaşım mı, ayakları yere basıyor mu? Nereden çıktı Ağır Abi?

Çok sevdiğimiz bir dost ağabeyimiz bizi Eskihisar’a davet etmişti. Sohbet edecek, hasret giderecektik. Bu arada senarist de var aramızda, oyuncu da… Muhabbet esnasında “ya bir film çekebilsek şöyle yüreğimizi koyup hep birlikte” diye bir söz geçti. Dost ağabeyimiz Sevgili Murat Cirit: “tabii yapın, hatta işte size Eskihisar gibi son derece keyifli bir film platosu, küçük, sıcak ve insanları da size her türlü yardıma hazır olacaktır”… Akşam uzun sürdü ve iyi niyet temennileri ile ayrıldık. Tam dört gün sonra senarist arkadaşımız aradı ve film çekiyoruz, senaryo hazır. “Ağır Abi” dedi… Şaşkındım ama işte bakın şimdi Eskihisar’dayız ve artık çekimler başlıyor.

Bu film için Anadolu tabiriyle imece usulü bir film diyebilir miyiz? Yapımcı şirket yok, insanlar emeklerini ve yüreklerini koyuyorlar. Film para kazanırsa, kazanç paylaşılacak?

Kesinlikle doğru! Tam anlamıyla bir imece uygulaması. Biz üzerinde düşündük, yapabileceğimize inandık, karar verdik ve uygulamaya geçtik. Böyle başka bir örnek yapım bilmiyorum inanın. Umut ediyorum Allah emeklerimizin ve çabamızın karşılığını verir ve bu da genç oyuncu dostlarımız için bir örnek teşkil eder.

Geleceğe dair bir hedefiniz vardır muhakkak…

Tabii ki, olmaz mı? Dilerseniz bunu bir anımla aktarayım. Müjdat Gezen Sanat Okulu birinci sınıftayım. Bir sivil toplum kuruluşuna gittim. Açıkçası amacım burs istemekti. Orada 60 yaşlarında, bu sivil toplum örgütünün başkanı mühendis bir ağabeyimiz vardı. Yaşıyorsa Allah selamet versin, vefat ettiyse mekanı cennet olsun! Bana dedi ki: “evlat bursun çıkar mı çıkmaz mı bilemiyorum, ben elimden geleni yaparım ama diyeceğim şu ki; hedeflerini büyük tut. Dünya sadece Türkiye’den ibaret değil. Öyle güzel şeyler yap ki, sadece ülkemizde değil dünyanın her yerindeki insanlar seni bilsin tanısın. Sanatını görsün!” Daha güzel bir dilek ve hedef olabilir mi Fatih Bey’ciğim?

Umarım hedeflerinize ulaşırsınız. Sevgili Şefik Onatoğlu, son olarak; kısa ve orta vadede projeler var mı? Ne yapmak istiyorsunuz önümüzdeki dönemde?

Açıkcası dizi filmlere çok da sıcak baktığım söylenemez. Yüreğim sinema filmlerinden yana. Bu arada bir TV kanalı için sabah programı yapmak istiyorum. Belirli bir televizyon yok ama doğrusu kafamda çok keyifli ve akışkan olacağı konusunda kuşkum olmayan, belki Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğim ama olması gerekenleri nev-i şahsıma münhasır bir üslup ve mizahla yapacağım bir tarz var. İnşallah gerçekleştirme fırsatımız olur!
Pekala Sevgili Şefik Onatoğlu; ümit ediyorum her şey dilediğinizce gerçekleşir.

HaberTepe

Comments (0)

Yorum Gönder